O Kadar Koşsam Şimdi Şampiyonduk!!!

Futbola olan ilgim malum. Anılarım arasında da en çok yeri oynadığım maçlar ve bu maçlarda yaşadığım olaylar alıyor. Karaisalı ilçemize atandığım ilk yıllarda kurban bayramı tatili hafta sonu ile birleşince bir turnuva için yeterli zamanı veriyordu. Mevsim olarak da bahar aylarına denk gelmişti o yıl. Yaklaşan bayram tatilini fırsata çevirip hemen bir köyler arası futbol turnuvası organize etmem pek de zor olmadı. Toplamda dört köyün katılımı ile Beydemir Köyümüzün Körkün Irmağı kenarındaki yeşil alanda kurulu futbol sahasını kullanmaya karar verdim. Emelcik, Beydemir, Hacılı ve Farsak gençleri davetimize olumlu yanıt verenler oldu. Kuralar çekildi, program belli oldu ve bayramın ilk günü öğleden sonra maçlar tüm heyecanı ile başladı.

İlk turda turnuvanın favori ekiplerinden Farsak Spor ile karşılaştık. Maç esnasında rakip ceza alanı içerisinde bana yapılan bir hareketi maçın hakemi penaltı olarak belirledi ve yanılmıyorsam o maçı tek penaltı golü ile 1-0 kazandık. Statü gereği takımlar kendi aralarında oynayıp sıralama belli olduktan sonra tekrar eşleşip yarı final-final şeklinde kısa tatilde maçlar tamamlanacaktı. O gün aslında Farsak Spor bizden daha iyi oynamış ama maçı kazanamamışlardı. Nasılsa finalde tekrar karşılaşırız diye bize karşı epey bir hırslandıklarını hatırlıyorum. Tam da planladıkları gibi bitti turnuvanın grup sıralaması. Yarı finalde hem Farsak hem de benim de kaptanlığını yaptığım Emelcik finale kaldılar.

Bayram tatilinin son günü Beydemir Köyünün Otlağında, bulanık ve soğuk akan Körkün Çayının yanıbaşında sıcak bir bahar günü öğleden sonra oynandı final. Maça hiç iyi başlamadık. Farsak Spor ilk yarı bize bir gol attı. O gün o kadar iyi oynuyorlardı ki bizim takım karşılarında hiçbir varlık gösteremedi. Devre arası takımdaki diğer arkadaşlar da ümidini kesmiş kimsede finalin alınacağına dair bir inanç kalmamıştı. İkinci yarı da aynı tempo ve Farsak üstünlüğü il devam ederken kenardan seyirciler bana sataşmaya başladılar. Artık eskisi kadar çabuk ve güçlü değildim. Saçlarım yeni yeni dökülmeye başlamış, kaba etlerim gövdemin ağırlık merkezini sırtıma doğru kaydırmıştı. Sıcak hava başıma geçiyor, fizik yetersizliğim her dakika daha da belirginleşiyor, oyunun gidişatına göre de galibiyet inancım nerdeyse dip yapıyordu. Kafamdaki saçlar ve büyüyen kalçamla ilgili rakip seyircinin alaycı tavırları bari beni daha fazla rezil etmesin diye seyirciyi uyarma ihtiyacı hissettim. Oyun devam ederken seslerin en çok çıktığı rakip taraftarların önüne geldim ve ‘’ Arkadaşlar galip durumdasınız, kupayı alacaksınız belli. Ama burdan bana laf atıp durmayın’’ dedim sakince. Sonra sıcağın ve mağlubiyetin verdiği can sıkıntısı ile ağzımdan ‘’Bana buradan kim laf eder….’’ Diyerek aniden ve kontrolsüz bir şekilde küfür ağzımdan çıkıverdi!!! Seyirci önce kibar kibar ağzımdan çıkan uyarılardan sonra gelen kaba söz için şaşırdı önce. Ben de sırtımı dönüp sahanın içerlerine doğru ilerlemeye başladım. İlk şaşkınlığını atan rakip takım taraftarlarından ikisi ‘’ Bize küfretti’’ diye sahaya doğru girdiler. Ben kaçmak ile dönüp kavga etme arasında kararsız kalmışken yönümü taraftara döndüm ki kenarda ne kadar Farsak taraftarı varsa hırsla sahaya doğru geliyor. O kadar kalabalık bir gruba karşı koymam imkansızdı. Erkekliğin onda dokuzunun kaçmak olduğu düşüncesi hemen beni uyardı ve koşarak onlardan uzaklaşmaya başladım. Bu arada bizim takım oyuncuları da benim yanıma doğru koşmaya başladılar. Ben onlardan aldığım cesaret ile geri döndüm ama tekmeler havada uçuşmaya başlamıştı. Hengame içerisinde küfür eden ben olduğum için en önemli hedeftim. Peşime o gün kaç kişi takıldı hatırlamıyorum. Tek hatırladığım futbol maçlarında hakemler futbolcuların arkadan attığı tekmelerden korunmak için saha içerisinde kaçarlarken çapraz koşu yaparlardı. Ben de öyle yaptım. Sahanın içerisinde fır dönüyordum. Sık sık zikzaklar çizerek arkamdan savrulan tekmeleri savuşturuyordum. Saha içerisinde her iki takım oyuncuları birbirine girmişti ama ben tek bir fiske daha yememiştim. Diğer köylerden seyirci olarak gelenler ile akrabam olan Beydemir Köylüleri araya girip kavgayı ayırmaya, bir yandan de beni korumaya çalışıyorlardı. Sahanın içinde sırtında Emelcik forması olan on kadar kişi vardı ve bunlardan biri de bendim. Bu beni açık hedef yapıyordu. Hemen üzerimi çıkarttım. Formamı üzerimden çıkarınca o kalabalıkta beni seçmeleri zor oldu. Ve ilginç bir şekilde o gün maçı yöneten ve bugün Ankara’daki Adanalılar Derneği Başkanlığını başarı ile sürdüren Hakem Yunus Sakarya düdüğünü son kez uzun ve güçlüce öttürdü. Kavga o anda bitti !!!

O gün maç esnasında hiçbir varlık gösteremeyen ben, dayak yemekten kaçarken öyle bir depar atmış ve çapraz koşu yapmıştım ki bugün bile görenler Allah için anlatır!!!

Kavga sona erdikten sonra takım olarak hep beraber ırmak kenarına gittik ve yarası olanlara pansuman yapılırken, çamura batmış olanlara da temizlik yapıyorduk. Annesi Emelcik’li babası
Beydemir’li olup o gün kavgayı ayırmaya çalışanlardan arkadaşım Sinan Erdoğan, ağzında Fenerbehçe’nin efsanevi başkanlarından Ali Şen’in o zamanlar moda olan puro’su ile bana doğru yaklaştı ve şu tarihe geçen sözünü söyledi: Allahsız, dayaktan kaçarken attığın deparın onda birini maçta atsan şimdi şampiyonduk!!!

Aslında kavgada iki zayiat biz, bir zayiat da Farsak’lı arkadaşlar vermişti ama olsun, şimdi o köyden tanıdığım tüm dostlarım için feda olsun. Sevgili Farsak’lı hemşerilerim ile bugün aramızda çok güçlü bir muhabbet varsa o günkü kavgaya bağlı olduğunu düşünürüm hep. Ve o gün bugündür yerleri hep ayrıdır bende. O gün istemeden ağzımdan çıkan o sözler için bir kez daha huzurlarınızda özür dilerim değerli dostlarımdan.

1,498 total views, 1 views today

Bir cevap yazın